Çocukluğu ve eğitimi
30 Ağustos 1879 tarihinde Sinop'ta doğdu. Zor bir çocukluk geçirdi. İlköğrenimini Sinop'ta yaptıktan sonra İstanbul'a gelerek Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'ne girdi. Sonra Tıbbiye İdadisi'ni (Tıp Lisesi) ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'yi (Askeri Tıp Okulu) tabip yüzbaşı olarak bitirdi. 1901 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde staj yaparken çalışkanlığı ile Alman hocaların ilgisini çekti ve orada asistan oldu. Önce Prof. Dr. Deike Paşa'nın yanında çalıştı, sonra cerrahi kısmına geçti. Prof. Dr. Wietin Paşa'nın
yanında çalışarak operatör oldu. Bu arada fenni sünnet usul ve
aletlerini anlatan özgün bir kitap yazdı. Önce padişaha sunulan kitap,
daha sonra yayımlandı ve Prof. Wieting tarafından bir kısmı Almanca'ya çevrildi.
Memuriyeti
1903 yılında Rumeli Zibefçe gümrük kapısına bakteriyolog olarak atandı. 1905 yılında Gülhane'ye yardımcı öğretmen, 1907 yılında da Askeri Tıbbiye'ye cerrahi hocası oldu.
II. Meşrutiyet Sırasında
II.
Meşrutiyet'in ilanından sonra yapılan seçimlerde Sinop'tan milletvekili
seçilerek Meclis'e girdi. İttihatçılara yönelik ağır muhalefeti
sebebiyle profesörlük yaptığı Askeri Tıbbiye’deki görevinden alındı.
Daha sonra binbaşı rütbeleri de söküldü. Eleştirilerini keskin bir dille
sürdürmesi üzerine üç ay hapis yattı ve Bekirağa Bölüğü'nde idamını beklerken Cemal Paşa'nın emriyle sürgüne gönderildi. 8 yıllık sürgünden sonra ancak Mütareke döneminde İstanbul'a dönebildi. 1920 yılına kadar kaldığı Mısır'da Cemiyet-i Hafiye ve Türkiye'nin Tarik-i Selameti (Türkiye'nin Kurtuluş Yolu) adlı eserlerini kaleme aldı. Balkan Savaşı'na da katıldığı bilgisi yer almaktadır[kaynak belirtilmeli].
TBMM ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Fikri
TBMM 1. Dönem ve 2. Dönem'de Sinop milletvekili olarak yer aldı. Maarif Vekilliği yaptı. 1920 yılında Sovyetler Birliği ile dostluk ve yardım antlaşması yapmak üzere Moskova'ya gönderilen heyete delege olarak katıldı. Çiçerin ve Josef Stalin ile görüştü. TBMM hükümeti adına Moskova Antlaşmasını Ali Fuat Paşa ve Yusuf Kemal Tengirşenk ile birlikte imzaladı. Cumhuriyet'in ilanına kadar bütün hükümetlerde Sıhhiye Vekili olarak görev aldı. Sakarya Meydan Muharebesi'ne doktor olarak fiilen katıldı. Lozan Konferansı'na
ikinci delege olarak katıldı. 2. dönemde yeniden Sinop milletvekili
olarak Meclis'te yer aldı. 14 cilt tutan Türk Tarihi'ni bu sıralarda
yazdı. 1924 yılında Sinop'ta bir kütüphane kurarak, gelir kaynakları ile
birlikte kamuya vakfetti.
Atatürk ve Rıza Nur
Mustafa Kemal Paşa ile arası açıldı. Milletvekili olduğu halde, İzmir suikastine karışanların
idam edilmeleri ve bunların kendisi gibi muhalif kimseler olmaları
sebebiyle yurdu terk etti. 1926 yılında kitabında belirttiği bu gibi
kuşku ve korkular nedeniyle Fransa'ya gitti ve Paris'e yerleşti. Mehmet Cavit Bey ve
diğer suikastçı olduğu iddia edilenlerin, politik karşıtı olduklarından
dolayı şahsen sevmemesine rağmen, onların komploda yer almadıklarını,
dolaysıyla haksız yere öldürüldüklerini savundu.[1] Mustafa Kemal Atatürk'ün alkolizm iddiası hakkında geniş ölçüde yazdı.[2]
Daha sonra Fransa'dan Mısır'a geçti. İskenderiye'de bu kez 12 yıl süren bir gurbet dönemi yaşadı. Bu arada Türkbilik Revüsü adlı yıllık bir Türkoloji dergisini yayınladı. Leiden'de toplanan Şarkiyatçılar Kongresi'nde Reşit Saffet'le birlikte Türkiye'yi temsil etti. Öğrenciliğinden beri hayranı olduğu Namık Kemal üzerine 720 sayfalık bir inceleme yazdı. 1934 yılında Soyadı Kanunu'nun çıkmasından sonra "Nur" soyadını aldı.
1938 yılında, Mustafa Kemal Atatürk'ün vefat etmesinden sonra Türkiye'ye döndü. Vefat edene kadar İstanbul, Taksim'de kiraladığı 3 odalı bir apartman dairesinde yaşadı. Burası aynı zamanda Tanrıdağ dergisinin de idarehanesi oldu. 8 Eylül 1942 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Hayat ve Hatıratım olarak
bilinen 4 ciltlik kitabın ilk iki cildinde kendi hayatını ve
hatıralarını, ikincisinde İnönü ile ilgili anılarını son cildinde ise
Atatürk ile ilgili anılarını anlatır. Bu kitabında her ikisine de ağır
ithamlar mevcuttur. Anılarında İnönü'nün Kürt, Abdülhalik Renda'nın Arnavut, Rauf Orbay'ın ise Kafkasya kökenli olduğunu iddia etti. Atatürk'ün ise I. Dünya Savaşı'nda hızla yükseldiği Çanakkale Cephesi'nden beri Almanlarla iş birliği yaptığını öne sürdü.
Anılarını 1935 yılında, British Museum'a, 1960 yılına kadar yayımlanmamak kaydıyla gönderir. Altındağ Yayınları tarafından mikrofilm olarak getirilen Hayat ve Hatıratım'ın
ilk iki cildi, 1967 tarihinde tek cilt olarak ve sansürlü bir şekilde
yayınlanmış olmasına rağmen 5816 sayılı Atatürk'ü Koruma Kanunu
kapsamında toplatılmıştır. Bunu üzerine, yayınevi son iki cildi aynı yıl
içinde ayrı ayrı ciltler halinde sansürsüz bir şekilde yayınlanmış,
ancak bu ciltler de toplatılmıştır.[3] Yıllar sonra ilk üç cilt sansürlü bir şekilde tekrar piyasaya sürülmüştür.
Rıza Nur'dan Lozan Antlaşması
Lozan,
Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk
gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı
olmamıştır. İsmet'e beş on defa söyledim: "Bu muahedeyi yaptık. Bunda
türlü gayeler vardır. Muahedenin tatbikatının bu gayelere doğru fiilen
yürütülebilmesi için "muahedenin tatbikatı komisyonu" diye bir komisyon
yap. Bir de bu gayeleri gizli olarak yazalım, bu komisyona ver. Başvekil
idi, yapardı, yapmadı. Halbuki bir yıl sonra Yunanistan buna benzer bir
heyet yaptı.
— Hayat ve Hatıratım[3]
Rıza
Nur eserlerinde ayrıca, Lozan'daki heyetle birlikte iken Atatürk ve
İsmet İnönü arasında -kendisi de heyette olduğu halde içeriğini
bilmediği- çok gizli telgraf yazışmaları olduğunu, bunların Türkiye'nin
Lozan'daki bazı önemli kayıplarını ve Lozan'ın gizli kalmış yönlerini de
açıklayabileceğini öne sürdü. Fakat iddialarını ispatlayamadı.